Düşünde savaş görmek, ortaçağda yaşamış bir krala ve çağdaşımız olan bir devlet memuruna aynı şeyi mi ifade eder? Düşlerimizde gizli, tanrısal bir mesaj var mıdır? Farklı çağlarda düşte nasıl uçulur ve bu uçuşlar nasıl yorumlanır? İzafiyet kuramı, düşlerin yorumlanmasını, düşlerin doğası, sürrealizmi nasıl etkilemiştir?
Düş Söylemleri’nin yazarı Pierre Sorlin, Universite Sorbonne Paris III’te medya ve sosyoloji konularında çalışmalar yürütmüş bir profesör. İlaveten, Bologna’daki Istituto Ferruccio Parri’de bir süre bölüm başkanlığı yaptı. Özellikle Fransız Devrimi ve Dreyfus vakası konularında odaklanan belgesel ve tarihsel film projeleri üzerine çalıştı.
Ayrıntı Yayınları’nın Lacivert Kitaplar Dizisi’nden çıkan Düş Söylemleri, 192 sayfa ve beş bölümden oluşuyor. Kitabın beş ana bölümü ile alt bölümleri şöyle:
– Giriş
Düşler
Düşler, kültür ve toplum
Binbir gece
1. Düşler ve İmgelem
Başıboş dolanan ruhlar
Düşlerimizdeki gibi bir hayat
Sözlerin ötesinde
2. Düşlerin Ne Olduğunu Kim Söyleyebilir Bize?
Bilincin zayıflaması mı sadece?
Düşler, yani içerideki düşman
Uçuyorum, irademin dışarı sızmasıyla doğarak
Bir tanrı mı, yoksa imgelememimiz mi?
Hiç bitmeyen muamma
3. Düş Söylemleri: Bir Retorik Denemesi
Kardeşlerine anlatma
Viyana, 1900
Uydurmanın dayanılmaz çekiciliği
Düş görüp uyanan kişi
Betimleme kalıpları
4. Düş Anlatımları Dünyasını Keşif
Düşün içeriği denen muamma
Günden kalanlar
Uyuyanların girmekten korkmadığı yer
Tıpkı gömlek değiştiren bir yılan gibi
Düş temaları/düş anlatımları
5. Düş Yorumlarının Gücü
Menekşe rengi bir çalışma
Kahinler
Profesyoneller
Paranın mı peşindeler?
Safları kandırmanın mı peşindeler?
Hepimiz düş görmenin ne olduğunu biliriz, ama bir düşü bırakın anlamlandırmayı başkalarına anlatmanın da ne kadar güç olduğunu biliriz. Bir düşü anlatmaya giriştiğimizde, kelimelerin ne kadar yetersiz olduğunu farkederiz hemen. Düşler kelimelerin ötesindedir…
Peki düş söylemi nasıl oluşur? Pierre Sorlin bu soruya üç katmanlı bir yanıt veriyor:
Düşleri gördüğümüz anda zihnimizde oluşan duyusal söylem,
Düş anlatımı sırasında oluşan sözsel, sinemasal, resimsel söylem ve
Düşlerin yorumlanması aşamasında doğan sözsel söylem.
Çağlar boyunca insanların düşlere bu üç katmanlı yaklaşımı, toplumsal, kültürel ve tarihi olgulara paralel olarak evrildi. Düş söylemleri, bu etkenlerin düşlerin görülmesi ve anlatılmasındaki yerini tartışırken edebiyat, psikoloji ve mitolojiden de yararlanıyor.
İletişim, sinema ve sosyoloji gibi komşu disiplinlere de başvuran Sorlin, Aristoteles, Freud, Jung, Coleridge, Homeros, Graham Greene, Ruskin gibi kişilerle hatta Kur’an-ı Kerim ve Kitab’ı Mukaddes ile buluşmamızı sağlayarak bizi tarihsel, düşünsel ve düşsel bir okuma şölenine çağırıyor.
Sorlin, Düş Söylemleri’nde okura neleri aktarmaya çalıştığını kısaca şu cümlelerle anlatıyor:
“Düş Söylemleri’nde, bilgi felsefesi, nörofizyoloji ya da analiz konularıyla ilgilenmeyeceğim. Benim incelemek istediğim şey, insanların, hepimizde gerçekleşen bir etkinlik hakkında ortaya koyduğu ve hala da bulup türetmeye devam ettiği söylemler, yani düşlerin bir düşünme konusu haline geliş biçimidir.
Düşler, bireyin kafasında oluşan tasavvurlardır fakat kişiye özelmiş gibi görünen bu oyun aynı zamanda, herkesin katıldığı evrensel bir oyun, tüm insanlığın ortak düş biçimidir. Ama düşlerin önemli bir kısmı, uyanan zihnimizden kayar gider. Bizim sonradan yakaladığımız şey görüntüler veya sesler değil, hatırlayabildiğimiz şeylerle toplumda düş anlatma biçimlerinin etkileşimidir.
Benim incelemem esasen, düşlerin en direngen yönlerini ve düşlerin yüzyıllar boyu nasıl anlatıldığını, nasıl yorumlandığını değerlendirme çabasındai nitel bir çalışmadır. Başka bir deyişle Düş Söylemleri, düşlere kültürden kültüre, antropolojik bir yönden bakma girişimidir.”
Yazar, kitabın düşleri ele alış tarzı ile ilgili olarak şunu ekliyor:
“Bu bir tarih kitabı değil. Düşlerin gizemi konusunda insani, temel, çağlar boyu tekrarlanan yaklaşımlarla ilgilenen antropolojik bir çalışmadır.”
Düş söylemleri sadece düşlerin oluşumu ve aktarılması üzerinde düşünenlerin değil tüm bunların arka planındaki toplumsal, kültürel, tarihsel, sanatsal ve felsefi boyutu keşfetmek isteyen herkesin ilgi ile okuyacağı bir kitap.
Gece bittiğinde düşler kendi başına bir şey söylemez. Onların dediği şey ancak, hem düş yorumcuları hem de onları dinleyenler tarafından benimsenen fikirler ve referans sistemleri yoluyla ifade edildikleri zaman duyulur. Düşleri tercüme etme becerisine sahip olduklarını düşünenlerin kazandığı üstünlük de buradan kaynaklanır…
bencede çok doğru bir söz .düşelr olmasa yaşanırmı sizce
“Gece bittiğinde düşler kendi başına bir şey söylemez” ne doğru bir söz..
kitap çok ilgi çekici tavsiye ederim