Hayatı tarihi, cesareti hayatları değiştirdi….
Sıradışı bir politikacı, hayalperest bir eşcinsel… Amerika’nın cinsel kimliğini gizlemeden seçilen ilk eşcinsel politikacısı olan ve geniş çapta bir eşcinsel hareketinin örgütlenmesine önderlik eden Harvey Milk’in hayatının anlatıldığı film, Milk’in yaşamının son sekiz yılının haritasını çiziyor. Usta yönetmen Gus Van Sant’in yönettiği filmin senaryosu Dustin Lance Black’e ait. Oyuncu kadrosu ise Harvey Milk rolünde Sean Penn, Scott Smith rolünde James Franco, Cleve Jones rolünde Emile Hirsch, Dan White rolünde Josh Brolin, Jack Lira rolünde Diego Luna ve Anne Kronenberg rolünde Alison Pill’den oluşuyor.
Harvey Milk’i canlandıran Sean Penn, bu filmle birlikte 2004 yılında Clint Eastwood’un yönettiği Gizemli Nehir filmiyle aldığı en iyi erkek oyuncu oskarına ikincisini eklemiş oldu. Film aynı zamanda en iyi özgün senaryo dalında da oskar aldı.
Açıkcasını söylemeliyim ki, filmi izlememdeki en büyük etken Sean Penn’di. Özellikle Oskarı aldığı bir rolde Sean Penn’i izlememek büyük bir eksiklik olurdu benim için ve zaten film boyunca tecrübeli oyuncu bu ödülü layıkıyla hakettiğini sergiliyor. Film Harvey Milk’in, evinin mutfağında masaya oturmuş, önünde kağıtlar, elinde bir ses kayıt cihazı, eşcinsel hareketinin örgütlenmesine nasıl başladığından belediye meclisi seçimlerini kazanmasına, denetçi olarak seçildikten sonra yürüttüğü faaliyetlere kadar hayatında rol oynayan olayları ve insanları anlatmasıyla başlıyor. Film devam ettikçe Harvey Milk’i ara ara aynı konumda anlatırken tekrar görüyoruz. Milk, sözlerine başına gelebilecek olası bir tehlikenin veya ölümün ardından, kendisi hakkındaki gerçeklerin birinci ağızdan bilinmesi için bu kaydı yaptığını açıklayarak başlıyor. Neler yaşamış, nelerle karşılaşmış, mücadele etmiş olabilir ki böyle bir kayda gereksinim duymuş diye düşünmeye başladım. Filmin sonunda, yaşadığı zamana göre bir hayli aykırı olan bir insan için gayet yerinde ve doğru bir hareket yaptığını görüyorsunuz.
Kimilerinin Sean Penn’in sevgilisini oynayan James Franco ile öpüşme sahnelerini biraz yadırgayarak izledikleri olmuştur. Eşcinsel bir çiftin cinsel hayatlarını gösteren fazla derine inmeyen sahneler de kimilerinde rahatsızlık hissi uyandırmış olabilir. (kimilerinden kastım heteroseksüeller). Ama hikaye ilerledikçe ve Harvey Milk’in yılmadan verdiği mücadelesini, cinsel kimliği ne olursa olsun kitlelerin desteğini alarak elde ettiği başarısını ve sevgi gösterilerini izledikçe sizi rahatsız etmiş olabilecek o birkaç sahne aklınızdan çoktan uçup gitmiş oluyor bile.
Milk, seçildikten sonra eşcinsel insanların yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve bu haklarını elde etmeleri yönünde çalışmalara yönelmeye başlar. Özellikle okullarda görev yapan eşcinsel öğretmenlerin, öğrencilere kötü örnek teşkil ettikleri ve öğrencilerin ahlakını bozdukları için, cinsel kimliklerini açıklamaları ve görevlerinden ayrılmaları yönünde oluşan muhalif baskılara karşı verdiği mücadele toplumda oldukça geniş bir yankı bulur. Film, Milk’in hikayesinin bu noktasında şunu düşündürtmeden edemiyor; kötü örnekler ve ahlaksızlık nerede? Kötü örnekler ve ahlaksız insanların cinsel tercihlerinde mi? Kötü örnek ve ahlaksızlık sadece cinsel tercihlerle mi sınırlı?
Yaşam bir mücadeleseyse, Milk de eşcinsel bir yaşamın mücadelesini oldukça başarılı anlatan bir film.

Harvey Milk
Harvey Milk Hakkında…
Harvey Milk, 42 yaşındayken birçok sebeple aşığı Scott Smith ile birlikte New York’tan San Fransisko’ya taşınır, orada işçi sınıfının yoğunlukta olduğu Castro mahallesinin merkezinde ‘Castro Camera’ adında bir küçük fotoğrafçı dükkanı açar. Castro’ya yoğunlaşan eşcinsel erkek göçü hareketinin başında yer alır. Genç eylemci Cleve Jones gibi yeni arkadaşlarının ve Scott’un güç veren destekleriyle, Milk politikanın değişken sularına balıklama atlar. 1977’de San Fransisko Şehir Denetçisi olarak seçilir, böylece Kaliforniya eyaletinde belediye meclisine açıkça ilk seçilen eşcinsel erkek olur. En yaşlı vatandaştan sendika işçisine kadar Harvey Milk, insan hakları mücadelesine yeni bir boyut kazandırır ve 1978 yılındaki zamansız ölümüne kadar San Fransisko’da bir ikon ve eşcinsel hakları kahramanı olur. Halk profilini mizah yönüyle besleyen Milk’in teatral kampanyaları konuşmalarından daha çok ses getirir. Milk, yeni belirlenen 5. Bölge’nin denetçisi olarak seçildiğinde çabalarını bir diğer yeni seçilmiş olan denetçi Dan White ile koordine olmaya yoğunlaştırır. Ancak White ve Milk’in siyasi gündemleri birbirinden uzaklaştıkça kişisel kaderleri de bir trajediye doğru yönelir.
Fostage ye katılıyorum Türkiye’ye biraz ters bir yapısı var…
Amerikan kültürünü yaymak için başarılı bir film ama burası türkiiye bize ters.
ilginç bir filme benziyo
sean penn’e en iyi erkek oyuncu oscar’ını getirdi. en azından oynadığına değmiş:)))
filmi izlemedim bilmiyorum.Ama ilginç bir film gibi görünüyor.
ben anlamam arkadaş, eşcinselliği ne benim dinim kabul eder ne de kültürüm..
bu yüzden eşcinseller bana göre bir açıdan sağlıksız insanlardır ve cinsiyet kavramının kendilerinde yanlış oluştuğunu düşünüyorum..