Fıstıkyeşili’nin geçmiş yazılarını karıştırırken aşağıdaki “deneme” etiketli yazılara bir şans daha verilmesi gerektiğini düşündüm.
Geçmişte kalıp gidemeyecek veya gözden kaçamayacak kadar okumaya değer olduklarını düşünüyorum. Bakalım siz de okuduktan sonra aynı fikirde mi olacaksınız?
Keyifli okumalar:)
Yazın ortasında kışı yaşamak gibi…
Sudan çıkmış balık gibi…
Kalabalıktan sıyrılıp tek başına kalmak gibi…
Gürültünün ortasında sağır olmak gibi…
Bir tenorun sesini dinlemek gibi…
Derinden, sarsıcı ve delice…
Yağmuru dinliyorum. Nefesimi tuttum. Güllerin altından gelen bir ürperti sardı içimi. Hafifçe sallandı ağacın yaprakları. Damlaların eşliğinde kırmızı bir yaprak düştü yere. Hüzünle birlikte verdim nefesimi.
Makinelerden farkımız ne? Düşünüyor olmamız mı? Yoksa hissediyor olmak mı? Korkmak, üzülmek, veya mutlu olmak gibi duygu gerektiren hisler. Bütün bunlar birleşince mi mekanik bir işleyişten farkımız oluyor? Merak ediyorum. Acaba ruh denen kavram da mı bir düzen üstüne kurulu? Hani gaddar insanlara “Ruhsuz” derler ya. Acaba ruhumuz olmasa cidden hisslerimiz demi olmayacaktı? Robot mu olcaktık?
–
Online termometrem 30 dereceyi göstermekte. Ama kimi kandırıyor, dışarıda nemli havada bence hiç de 30 değil. Eh madem hava böyle sıcak, “sıcak” bir yazıyı hak eder bu, değil mi? Evet, sıcak dedik. Sıcaklık aslında bir ısı ölçüsüdür. Avrupa ölçüsü Celsius “C”, Amerikan icadı Fahrenheit “F” veya evrensel ölçü birimi olan Kelvin “K” ile gösterilir. Aradaki fark sadece estetik ve birinin diğerine oranıdır.
–
Çocukluğumda “içiboş”lar vardı. Yuvarlak, kremalı, çıtır, beyaz renkli tatlılar. Bakkallarda, okul kantinlerinde bazen de gevrekçi arabalarında satılırdı. Küçük harçlıklarımızın bir kısmını bu “içiboş”lara ayırırdık. Baktığınız zaman dopdolu görünürler ama ısırdığınızda içinin boş olduğu ortaya çıkardı. Uzun zaman oldu, hiçbir yerde göremiyorum onlardan. O zamanlarda tatlı niyetine, şekerleme niyetine, eğlencelik niyetine yediğimiz “içiboş”ları büyüdükçe yaşar hale gelmişiz. Hem de aynı tatlılıkta…
–
Düdük bir kez daha çalıyor. Motorun gümbürtüsü vapuru kaplıyor. Vapur sarsılarak mavi sularda yol almaya başlarken, bir kadın sevdiklerine el sallıyor. Hava güneşli mi, güneşli. Güneş o kadar parlak ki; gözlüğüme rağmen, gözüm kamaşıyor. İzmir ilkbaharı karşılıyor. Önümde Ege Denizi. Ciğerlerim iyot kokusu ile doluyor.
–
ne zaman ki, etrafında dost bildiğin, evine girip çıkan insanlar, sayıca gömdüklerinden daha az olur ve ne kadar istersen iste, gidenlerin yeri dolmazsa, o zaman çark işlemeye başlamıştır. fark etmezsin. ne gidenleri, ne ölenleri. önce öncelikler değişir. ardından önemi kalmaz. bir bakarsın, sudan çıkmış balık olmuşsun. karada nefes almak gibidir bir balık için hissettiğin ya da sen suyun dibinde soluk almaya çabalıyorsundur. tercih meselesi, ötesi yok.
No comments yet... Be the first to leave a reply!