geçmiş ve gelecek arasında bir yerde. belki de orası zamanın karşı kıyısıdır. gidilebilir mi oraya, yola çıkılsa varılabilir mi? şimdi ve şu anda, yapılabilir mi?
eskiden denemiş miydim? hatırlamıyorum ama buna benzer şeyler düşündüğüm kesin. bilmemenin getirdiği şüpheler, şüphelerin refakatçi endişeleri. o kadar çok ki… tek tek yazmaya kalksam yer yetmez muhtemelen. zaten onlar hep kendime söylediklerim, sizinle paylaşsam ‘deliler’ sınıfına terfi olurum. aslında deliler takdir edilmesi gereken insanlar (bana göre). korkularını ve endişelerini dile getirip istemedikleri gerçekleri inkar ediyorlar. gerçekten takdir ediyorum onları, var ile yok arasında bir yerde yaşıyorlar. var’ı yok, yok’u var ediyorlar. hayata ve bize (akıllılara) karşı gelmektir bu aslında. büyük cesaret… ama o kadar cesur değilim.
neyse… hangi birinden bahsedeyim zaten; korkunun, endişenin ve şüphenin. ama onlar hiç yokmuş gibi yaparım, siz öyle bilirsiniz. öyle bilmeniz de sizin iyiliğinize. ‘ideal’ ve ‘mükemmel’ bir insan; geçmiş ve gelecek arasından ego kalıplarını öğütmüş insan. kendini aramayı unutmuş, bulsa da onu ‘beğenmeyecek’ insam.
düşünen değil de düşündürülen, düşünmek zorunda bırakılan insan.
susmadan önce konuşmak gerek. neden sustuğu bilinmeli, neden sustuğunu bilmeli. bilmeli ki, aklı kendine dair bir şeye yarasın.
güzel…