Hepimiz televizyon çocuğuyuz. Televizyon ile büyüdük, sinema ile eğlendik. Ekrandan ve perdeden yansıyanlar sayesinde gerçek hayatımızda yaşamadığımız ve görmediğimiz şeyler hakkında bilgi sahibi olduk. Sonucunda bir fikre varabildik, yorum yapar hale geldik.
Yalnız evlerimiz kalabalıklaştı. Çekirdek ailemiz genişledi. O dikdörtgen çerçeveden gördüğümüz her şeye sahip olmak istedik. Başkalarının üzüntülerine, sevinçlerine, başarı veya başarısızlık hikayelerine kısaca hayatlarının bir bölümüne tanık olurken onların yerine biz tecrübe ediyormuş hissine kapıldık. İzlediklerimizi sanki biz yaşıyorduk.
Diğer hayatları ve onların varsayımlarını, olasılıklarını bilincimize katarken olmayan endişelere, korkulara da sahip olmaya başladık. Televizyon karşısında oturmuş kanal kanal gezinirken hayatımızın da bu hızda akıp gideceği, bir şeylere yetişeyeceğimiz veya bir şeylerden eksik kalacağımız hissine kapıldık gittik. O gittiğimiz yerden de dönmek kolay olmuyor ne yazık ki…
Bitmek bilmeyen teknoloji, bilimin bize sunduğu sınırsız vaatler, arzuladığımızı sandığımız hayallerimiz, gerekli şartları yerine getirirsek alabileceğimiz dünya bizi lüzumsuz borçların içine hapsetti. Sistemin bize dayattığı hayatımızın bir yaşayanı olduk.
Sorguluyor muyuz? Kendimize soruyor muyuz? Algımız o kadar meşgul ki… Bunları soracak ve cevabını verebileceğimiz bir an’ımız dahi yok.
Aslında hepimizde izlediklerimizin yorgunluğu var.
Biraz mola ve biraz yalnızlık…
No comments yet... Be the first to leave a reply!